BEN ÖLDÜĞÜM ZAMAN
Ben öldüğüm zaman, yorgun ve yalnız öleceğim
Askıda ceketim, ceplerimde faturalar
Aynada çığlığım kalacak
Öyle sessizce gideceğim
Kimse ağlamayacak arkamdan
Başını okşadığım köpek beklemeyecek beni
Güneşten sakındığım çiçekler ansızın solacak
Önce duru bir günbatımı soğuğu çökecek şehre
Sonra şakaklarımdan terler boşalacak
İşte öyle ıssız esen rüzgar
Öyle zamansız ettiğim küfürler
Söndürmek istediğim ateşi harlayacak
Dinle beni ey toprak, susmayacağım
Biliyorum; çünkü yaşadım, yazık ki gençken alıştım odalara
Dudaklarımı uçuklatan sözler işitince
Devlet dairelerini girip, imzamı sakladım
Üstelik bu sefer prangamı da yanıma aldım
Dinle beni ey toprak, korkmuyorum!
Hiçbir güç alıkoymaya yetmez artık beni ölüm hastalığından
Kurduğum saatin sesi bölemez uykularımı
Gecenin serkeşliğine karşın yorgun bir güneş doğar
Ben o sabahlarda saçlarım dağınık, hayatı düşlerdim
Düşlediğim gibi ölmedim, saklı kaldı rüyalarım
Şimdiyse yeni bir hayata başlamak vakti değildir
Öncekine alışamadan, insan öylece reddetmemeli tanrıyı
İncil’i ve Kur’an’ı ve Tevrat’ı okumadan
Bu dünya, öteki dünya, başka dünya
Yarınlar umutla beklendiğinde
Nasıl da yalnız hissediyor insan
Çünkü aşk ve inanç, başka niçin yaşar insan
Ben hepsinin içinden ilkini belledim
Bu dünyaya ait olmadığımı anladığım zaman
Susadım toprağa, çeşmeleri unuttum
Gömleğimin yakasını iliklemeyi bırakıp
Çıkardım haritasını yaşamak sanılanın
Yaşamları kattım ölümün içine
Allah’a isnat ettim olanları
Kaderimin ötesindeki kaderde,
Vicdanımın berisindeki hükümlerde,
Ne kadar günah varsa hepsini tek tek yalanladım
Ben öldüğüm zaman, yorgun ve yalnız öleceğim
Tablamda izmaritim, koltuğumda kitaplar
Duvarda asılı resmim duracak
İçine konduğum tabutu hep seveceğim
Ancak o zaman, hatırımda hayat kalacak
M.S.Ç